Ana içeriğe atla

Amerika'ya Gidiş Yolu (WAT)



2013 yılının yazı için planladığım Work and Travel programımı tamamladıktan sonra bu programa nasıl başladığımı yazmak istiyorum, belki bu konuda biraz daha deneyimlemiş birilerinin bilgilerine ihtiyacı olan birileri vardır diye. Öncelikle 2012 yılının sonunda ben ve iki arkadaşım hep konuştuğumuz ama sürekli lafta tuttuğumuz bu isteğimizi ciddiye bindirip gidip ilk olarak Icep World Şirketine ön kayıt yaptırdık (ücret 250 lira). Başta şirket bize gerekli belgelerimizi tamamladığımız takdirde sponsorun sitesinde profillerimizi oluşturacaklarını ve bize de şifrelerimizi vereceklerini söylediler. Bu sayede istediğimiz işleri veri tabanından inceleyecek ve hatta bu işlere kendimiz ön başvuru bile yapabilecektik. Lakin şirket sonradan bir daha bize bu konudan bahsetmedi ve sorduğumuzda da ‘’biz sizin için işlemlerinizi yapıyor ve iş araştırıyoruz’’ deyip böyle bir sistemin başka bir pakette olduğunu savundular. Ses etmedik. Bizden İngilizce kendimizi tanıtmamızı istedikleri birkaç dakikalık videolar çektik. Bu videoları da siteye yüklemeleri gerekiyormuş. Düzenli olarak iş seçene kadar ayda iki kere bize ortalama 20 kadar işi kapsayan Excel dosyaları atıyorlardı. Bu Excel dosyalarında iş-iş yeri türü, haftalık ortalama çalışma saati,aranan özellikler,over time olup olmadığı, ne kadar öğrenci alınacağı,accomadition olup-olmadığı varsa ücretinin ve şartlarının nasıl olacağı yazıyordu. İlk başlarda bir türlü kendimize göre işler seçemiyorduk tam anlamıyla içimize sinecek şekilde. Şubat ayı gibi bize bir işle görüşme ayarladılar. Aslında daha doğrusu iş sahibi bizim üçümüz için başvurmuş. Halbuki biz üçümüz en başında aynı yerlere gitmeyi düşünmüyorduk. Görüşmeyi skype üzerinden sadece bizim görüntümüzün ve sesimizin iletildiği görüşen kişinin sadece sesini alabileceğimiz şekilde yaptık. Sonradan anladım ki bu görüşme tamamen formalite. Görüşen kişi iş verenimiz ya da bir başka managerımız değildi. Sponsor firmadan bir kadındı. Sadece iki dakika gibi bir süre konuştuk. İlk başta işi kabul etmeyeceğimizi düşündüğümüzden rahat bir konuşma gerçekleştirdim. Daha sonradan işi kabul etmeyi tercih ettik ki verdiğimiz en iyi kararmış. Bu gibi durumlarda şirketin yaptığı hemen bir işe yerleşme baskısından çok işi, koşullarını, kalacağınız yeri ve yaşayacağınız şehri araştırıp size uygunluk derecesini ölçmek her zaman daha mantıklı. En iyisini bulana kadar biraz zaman geçmesinde bir sıkıntı olmayacaktır merak etmeyin. Dönelim tekrar hikayemize. İş anlaşmamızı yaptıktan sonra şirkete ödememiz gereken program ücretini (Job Fair-Online/$1450) ödedik gerekli çalışma belgelerimiz Amerika’dan gelmesi için. Bunun dışında sevis ücreti ($35),vize randevu ücreti ($20) ve vize başvuru($160) ödedik ama vize başvuru ücretini şirkete değil bizzat kendimiz bankadan yatırdık. Pasaport çıkarırken fakülte dekanlığından aldığımız ve vergi dairesine onaylattığımız belge sayesinde bir yıllık harç bedelini ödemeden sadece defter ücreti  ödeyerek pasaportlarımızı çıkarttık. Mayıs ayında Ankara’daki Amerikan Konsolosluğu’na vize görüşmesine gittiğimizde çok gergin olduğumuz gibi dışarıda randevu sırası bekleyen diğer insanlar da reddedilme hikayelerini anlatarak bizi iyice germeyi başardılar. Girişteki güvenlik cebimde kalan küçük bir bozukluk para yüzünden bombacı muamelesi gösterdi adeta bana hiç unutmam. Neyse ki onu da hemen haklı hassasiyetlerine bağladım geçtim derken belgelerimizi alan Türk görevlilerinin önümüzdeki bir kızla pasaportunu vermeyi unuttuğu için dalga geçmesi de gerginliğimize gerginlik kattı. İçeride reddedilen insanları ve vize almak için yırtınanları görünce ‘eh ama’ deyip kurbanlık koyun gibi beklemeye başladık. Tabelada ilk benim sıra numaram yandı. Kalbim ağzımda tabelada gösterilen numaralı gişeye gittim. Karşımda dünyalar tatlısı yaşlı bir kadın bana gülümseyerek ‘Hey,how are u?’ deyince çözüldüm. Toplamda iki dakika tutan ya da tutmayan bir konuşma yaptık. Okumakta olduğum bölümümü,hangi state e gideceğimi ne iş yapacağımı ve ailemi sordu biraz. Sonrasında ‘your visa is approved’ deyip yolladı beni. Bu kadar basit olması kafamı bulandırdı. Gerildiğimle kaldım yani. Bundan sonrasında vize onayınızı iş vereninize iletmeniz,uçak biletlerinizi ayarlamanız ve yanınızda götürmeniz gereken (en az miktar) $500 denkleştirmeniz (ilk hafta ne ile geçineceksiniz tabi) gerekiyor. Biz İstanbul-New York gidiş dönüş ve New York-Denver sadece gidiş biletlerimizi Expedia.com  dan aldık. Toplamda yaklaşık olarak $930 ödedik. Son zamanlara kalmamıza rağmen gayet iyi bir fiyatla kotardığımızı düşünüyorum. Bunun dışında gideceğiniz küçük kasabalara olan ulaşım şeklini evvelden öğrenmek yararlı olsa da bizim gibi üç dört kişi gidecekseniz taksi kullanıp ücreti bölüşmeniz yine uygun bir kapıya çıkabilir. Bu arada taksi dediğime bakmayın havaalanı taksileri bildiğimiz yellow cablerden daha çok 4x4 tarzında pek konforlu taşıtlar olabiliyor. Tüm bunlarında dışında gideceklere kendimce deneyimlediğim ve sizin yapmanız ya da yapmamanız gerektiğini düşündüğüm birkaç öneri paylaşacağım şimdi. Mesela eğer işinizde size ait kıyafetleri giymeyecekseniz ve haftanın beş altı günü çalışacaksanız çok fazla kıyafet götürmenize gerek yok. Gideceğiniz yerin yaz bile olsa genel bir hava tahminine bakın derim (Colorado genelde soğuk olan bir eyalet mesela). Buna göre bir iki t-shirt ve hırka belki birkaç tane pantolon yeterli olacaktır. Çünkü eğer çok sevdiğiniz kıyafetlerinizi götürüp üstüne bir de giymediğinizde ne atmaya kıyıyorsunuz ne de deli gibi alışveriş yapmanıza izin verecek boş alan bulabiliyorsunuz valizinizde. Bunun dışında pek ala check-in e vereceğiniz valizinizde yiyecek götürebilirsiniz. Biz Delta ile yolculuk ettik ve giderken pek sıkıntı çekmedik. Dönerken benim tek sıkıntım New York’ta kabin valizimin limitin 2 pound (yaklaşık 1 kg) üstünde olmasıydı. Bunu uçağa tam binecekken tartıp söylediler ve kabine alamayacaklarını belirtip check-in yaptırmamı ve $75 ödememi istediler. Ben bu duruma karşı çıktım şikayet edeceğimi kapıda değil asıl check-in (boarding pass alırken) de tartıp söylemelerinin gerektiğini söyledim (ki bu konuda hiçbir bilgim yoktu). yukarıda tartmadılar yukarıda tartsaydınız diğer valizime koyabilirdim fazlalıkları dedim. Kadın bana ‘ödemek zorundasın eğer valizini İstanbul’da istiyorsan’ dedi. Ben yine aynı şekilde tavrımı devam ettirdim gelirken Delta ile geldiğimi ve sıkıntı çıkmadığını belirttim KLM ile döneceğimizden (evet bilet Delta’dan ama Amsterdam aktarmalı uçacağımızdan dönüşte KLM ile uçtuk) sıkıntı çıkarttıklarını ima edip şikayet edeceğimi yineleyince kadın daha fazla dayanamayıp tamam deyip para almadan check-in yaptı. Azmin zaferi budur. Sizde böyle durumlarda ayak direterek cebinizdeki paranıza sahip çıkabilirsiniz!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Giorgio Armani - Films of City Frames

                                      Giorgio Armani' nin Frame of Life projesi için Rai Cinema işbirliğiyle ve aralarında Tisch School of the Arts' ın da bulunduğu dünyanın değerli 6 sinema okulunun öğrencileriyle çektiği bu kısa film için Paolo Sorrentino da desteğini esirgememiş. Filmde İtalyanca olarak dinlediğimiz ve üzerinde camlarından şehri yansıtan Armani bir gözlüğün bulunduğu senaryo 2014 Yabancı Dilde En İyi Film Oscarı kazanan La Grande Bellezza ' nın ilk taslağına ait yayımlanmamış bir kısım. A short film 'Frame of Life' is a project of Giorgio Armani which directed by students of world's 6 most famous film schools include Tisch School of The Arts with the cooperation of Rai Cinema and supported by Paolo Sorrentino. In the film, the script we listen in italian and see with a Giorgio Armani sunglasses -which reflects the city on its glasses- on it is a part of the unpublished first draft of the oscar winning film ' La Grande Belezz

Listography

Colorado'daki ev arkadaşımız Lou'nun şirin kahve dükkanında (ayrıca çeşitli not defterleri ve postcardlar da satılıyordu) siparişimi beklerken görüp vurulduğum ve hemen ertesi gün tekrardan gidip büyük bir hevesle sahip olduğum, her iki sayfasından birinde film illüstrasyonları ve karşılarında çeşitli başlıklar altında izlenen filmleri ve filmlerden favori karakterleri, soundtrackleri, alıntıları vb. şeyleri yazıp listelemenizi bekleyen tarzda harika bir journal olan Film Listography sayesiyle Listography Journal (book) ile tanıştım. Deneyimlediği, istediği, izlediği, dinlediği her şeyi bir yerlere yazma, bunlardan listeler yapma ihtiyacını sık sık duyan ve liste yapma alışkanlığını yıllar boyunca sürdüren birçok insan vardır. Bunlardan biri ise Listography'nin kurucusu olan Lisa Nola ve bence kendisi bu projeyle liste yapma işine çok farklı ve sempatik bir hava katmış. 2007'de  'Listography Journal: Your Life in Lists'  ile başladığı yolcuğu 'Love Listo

Haziran Ayı Mini Playlisti

    Tropensonne by Emil Nolde Yılın en uzun gününün sabahından günaydın. Yani günaydın kendisi güzel ama sakinleri leşko Dünya. Bugün buralara gelme sebebim sonunda uzun zamandır yapmak istediğim, hayatımın akışına cuk diye oturmuş olan o playlisti yapmış olmam. Çoğunlukla buhran ve küçük bir pinçik umut kokabilir. Ama gelmeyen yaz ayları ve gerçekleşmeyen hayalleri düşünürken çok iyi gidebilir. Bir de belli mi olur bakarsın umduğundan güzel geçer yaz?                                                "And if I cant be all that I could be?"                                                       Wait - Alexi Murdoch